21 Aralık 2016 Çarşamba

Deizm'deki Tanrı Anlayışının Tutarsızlıgı

Tanrı gereksiz,faydasız,herhangi bir amaca dönük olmayan eylemler içinde yer alacak kadar kusurlu bir varlık olabilir mi?
İnsan gibi düşünen,sorgulayan bir varlığı sizce canı sıkıldığı için yaratmış olabilir mi?
Ha diyelim öylesine yarattı amacı yok.O zaman neden insanı kendi varlığı hakkında düşüncelere sevk edecek "merak " dürtüsü gibi donatılarla yaratmıştır.Ayrıca Tanrı'nın iradesine ipotek koyacak herhangi bir durumun söz konusu olmadığı bir yerde Tanrı'nın ister bilinmek isterse bilinmemek adına kainatı yaratması ya da yaratmaması için onu zorunlu kılan bir engel de yoktur.Lakin Tanrı bunca zahmete katlandıysa ve her an herşeyin kontrolü onun elindeyse bu kadar fedakar ise o zaman bir o kadar da merhametli olmalıdır;çünkü değer verilmeyen şey yaratılmaya da layık değildir.Madem merhamet var o halde merhametli bir Tanrı insan gibi bir varlığı başıboş yaratarak ona zulm etme gereği de duymaz;çünkü bunun da bir mantığı yoktur.Merhamet varsa ki var o zaman Tanrı da merhamet hakkında bilgi sahibidir.Merhametsizlik varsa o zaman Tanrının merhametsizlik hakkında da bilgisi vardır.Eğer mantık varsa ve Tanrı da mantıklıysa o halde mantıklı olandan yana, yani insanı neden yarattığına dair sebebi ağır basmalıdır;çünkü yarattıklarının çoğunluğu mantığı tercih ederken o mantıksız olandan yana tavır alarak yarattığı şeyden daha aciz bir tavır sergileyemez
Allah bu sistemi kurarken insanın itiraz noktalarını da çok iyi hesaplamıştır.E beni uyarmadın ki bana neden ceza veriyorsun denilmemesi adına verilen bir ceza şeklidir bu.Aslında deistlerin de korkusu hesap sorucu bir otoritenin varlığının ihtimal dahilinde olmasının onlarda yarattığı tedirginliktir bu.

31 Mayıs 2016 Salı

Evrim'e Serenad:)

Bazen Evrim hakkında "Acaba yanılıyor olabilir miyim?"şeklinde tereddütler barındırıyorum.Bilimsel anlamda belki evrim süreci kanıtlanmış olabilir;ama felsefi anlamda evrimi var eden olgunun ne olduğu ve evrime  canlıların adaptasyonu sürecine katkıda bulunmasını zorunlu kılan nedenin ne olduğu konusundaki sorulara bir yanıt bulunamamaktadır.

Sanırım en doğru olanı evrim varsa bunu canlıların gelişimine uygun olarak var eden bir tasarımcıdan bahsetmeliyiz.Ancak bazı sorular var ki "Neden Tanrı her şeyi bir anda yaratmadı da bunu aşama aşama yaptı?"

Bu tarz sorulara bazen tersinden bakabilmeyi öğrenebilirsek sorularımıza yanıtlar almamız zor değildir.Önemli olan doğru soruları sorup ve bu soruların sorulmaya değer olmasıdır.

Tanrı her şeyi bir anda yaratmış olsaydı o zaman her sey olduğu gibi sonsuza dek sabit bir şekilde kalmış olacaktı.Hiçbir şey değişime ya da gelişime uğramayacaktı.Peki bu durumda sizce Evren nasıl bir yer olabilirdi?

Hareketsiz bir evrenin yaşanılabilir durumu nasıl olurdu.Daha doğrusu böyle bir evrende canlıların doğumu gelişim ve ölümündeki döngüler var olmazsa yeni şeyler nasıl ortaya çıkabilirdi.Evren hiç bir şey üretmeyen bir madde yığınından başka bir şey olamazdı.
Evrime lafım olsa da bazen evrime hak vermiyor da değilim.

Örneğin;

Kadın doğum acısı çekmesine rağmen neden yeniden doğum için hazırlanır.Bu sizce enterasan değil midir?Acıya rağmen varlığını ve neslini sürdürme gayreti her zaman daha ağır basar.Ya da hayvanlar nasıl ki karşı cinste sağlık ve güç ararsa,insanlarda karşı cinsin sağlıklı ve güçlü olması arayışındadır.Bu sizce beğeni midir;yoksa üremesini riske atmamak adına içgüdülerden gelen bir tepki midir?


Sonlu Evrenler Dünyasına


Bu aralar zaman konusuna kafayı takmış durumdayım:)Evren bildiğimizin aksine her geçen gün daha da hızlanarak genişlemesini sürdürüyor.Bir şey eğer hızlanırsa zaman orada  yavaşlar.Evrenin genişleme hızı arttıkça kara enerjinin gücü azalacak ve atomlar arası bağlarda mutlak suretle bir zayıflama ve yavaşlama yaşanacaktır ve bu da zamanının hızını düşürecektir.

Kara enerji sanırım  higs alanın içindeki enerji olmalıdır,tabi higs alanındaki bu enerjinin oluşumu ve bu enerjiyi sağlayan ve bu güçlü enerjinin dışarı çıkmasını engelleyen elektronların Tanrısız nasıl ayarlandığını açıklayamayan bilime saygım da sonsuzdur :)

Bir de enerjinin korunumu ilkesi diyorlar.İyi de mübarekler enerjinin korunumu evrenin genişleme hızıyla bir değişikliğe uğramıyor mu?Kendiniz diyorsunuz evrenin genişlemesi bir gün duracak ve evren içine çökecektir.Evreni genişletecek kadar enerjiye sahip gücün kendisini  tüketen ne ve bu enerjinin kaynağının tüketilecek kadar sınırlı olduğu bilgisini nasıl edineceksiniz?Daha Hıgs bozunu alanını yeni keşfettiniz.Oradaki enerjinin sınırlarını nasıl ölçecek ya da bu enerjinin varlığını borçlu olduğu kaynağın miktarını  nasıl anlayacaksınız?

Aslını sorarsanız bana göre zamanı var eden kara enerjidir.Kara enerji olmadan hareket olmaz,hareketin olmadığı yerde de zaman olmaz.Burada zamanı durdurmak gibi bir gayem yok;çünkü zaman olmadan yaşamda olmaz:)Evrenin sonu nasıl gelir bilmem;ama fizikçilerin söylediği gibi olacağı da kesinlik taşımıyor.Evrenin kendisini yok etmesi için kendisini aşan bir güce ihtiyacı vardır.Nasıl ki maddenin ışık hızını geçememesinin nedeni kendini aşamamasından ötürü ise

(kendini aşması için ışık hızını aşmalıdır,ışık hızını aşarsa da madde olmaktan çıkar ve takyonlara "sanal kütle" dönüşür")

bu Evrenin sonunu hazırlayacak olan neden de maddenin üzerinde yer alan ve madde olmayan bir nedene bağlı olarak gerçekleşecektir.İşte o zaman ne madde ne de zaman bize dur diyebilecektir.

16 Mayıs 2016 Pazartesi

Quantum'un Dolanıklığı

Genel anlamda Evrenin işleyişini ortaya koymaya çalışan iki büyük teori vardır.

1.Rölativite

2.Kuantum Mekaniği

Rölativite genel anlamda makro düzeydeki fizik kanunlarına açıklama getirirken,Kuantum ise mikro düzeyde yani atom altı parçacıklarının dünyasına dair açıklama getirir.Lakin iş o kadar ilginçtir ki klasik fiziğin işleyişi ve kanunları kuantum dünyasınin işleyiş ve kanunlarindan çok farklı olmasına rağmen ikisi de bu evrenin varlığını ortaya koyan ve evreni ayakta tutarak birbirini tamamlayan kanunlardır.Fizikçiler her şeyin teorisini oluşturmak için kuantum ve klasik fiziği birleştirmek istemelerine rağmen bunu başaramamışlardır.Fizikçiler bu iki teoriyi bir araya getiremediği halde bu iki teori evreni oluşturan ana nedendir.
Kuantum dünyasının işleyişi bildiğimiz kanunlardan çok farklı hatta aklın alamadığı  şekilde işlemektedir.Örneğin bir parçacık aynı anda iki yerde olabildiği gibi elektronlar kendi yörüngelerini arada boşluk kullanmadan daha doğrusu bir yol olmadan diğer yörüngelere aniden geçebilirler.Hatta buna kuantum sıçraması adı verilmiştir

Şimdi asıl olaya gelelim.Quantum öyle bir alemdir ki bildiğimiz hiçbir şeye benzememekedir.
Örneğin:
Bir molekülü gözlemlediğinizde kurallı hareket ederken gözlemlenmediğinde ise belirsiz olarak hareket edecektir.Bu ise schöder denklemi ile ispatlanmıştır.Hatta Einstein "Tanrı zar atmaz"  derken gözlemlenmeyen bir şeyin belirsiz davranmaması gerektiği üzerine bu sözü söyleme gereği duymuştur.
Einstein'e göre "Bir şeyi siz gözlemlemediğinizde dahi o şeyin orda olduğuna dair karar önceden verilmiştir"
Ancak bunun aksini iddia eden Niels Bohr "Bir şeyi gözlemdiğiniz zaman o şey kurallı  bir şekilde davranır" demiş ve dolaşıklık fikrini öne sürerek iki molekül arasında hayali bir bağ olduğunu ve nerede olursa olsun bu bağların birbirlerinden etkilendiğini söylemiştir. Ve haklı olduğu da kanıtlanmıştır.

https://www.youtube.com/watch?v=UvKiCmFYeBw

Şimdi asıl soruya gelelim.

Bizler mikro dünyadaki kanunları gözlemlediğimiz zaman bizim için kendisini düzenli hale getiren kanunlar acaba neden böyle bir şey yaparlar?

Gözlemlendiğini bilen ve onu gözleyen kişinin anlayabileceği şekle gelen kanunlar  sizce üstün bir aklın ürünü değil midir?

Kuantum dünyasında akıl almaz olaylar oluyorsa herşeye güç yetiren ve insan aklının ötesinde bir yaratıcı neden olmasın?

15 Mayıs 2016 Pazar

İçgüdülerin Tanrısı

"Düşen bir uçakta ateist olmaz "sözüne ateistler çok kızıyor.İnsanın çaresiz olduğu anlarda bir güce bağlanmasının normal olduğunu ve bu çaresizlik anında bir güce bağlanmanın o bağlanılan gücü kanıtladığı anlamına gelmeyeceğini iddia ediyorlar.Elbetteki böyle bir düşünce açısından olaya baktığımızda bu düşünceyi doğru kabul etmemiz gerekecektir;çünkü böyle bir düşünceyi ortada bırakacak mantıklı bir gerekçemiz yoktur.

Gerekçemiz yoktur;çünkü olaya nasıl bakarsanız doğrularınızda o yönde şekillenir.Düşünsenize henüz bilişsel anlamda zihinsel gelişimini tamamlamamış iki çocuktan birinin yumurta taşırken ayağı takılıyor ve yumurtaların hepsi kırılıyor.Bir diğeri de durup dururken bir kaç tane yumurtayı bilerek kırıyor.Bu durumda kendileriyle akran olan bir çocuğa kimin daha kabahatli olduğunu söylediğimizde muhtemelen bize daha çok yumurtayı kırmış çocuğu işaret edecektir;çünkü kabahati onun kırdığı yumurta sayısıyla ortaya koymak isteyecektir.

Bu örnekteki gibi tabi ki insan zor zamanında illa sığınmak isteyecek yerler arayacaktır.Bunu aramasını mantıklı bulabiliyorsak;o halde yüce bir varlığa inanmadığı halde kendinden daha güçlü olması muhtemel bu varlığa sığınma isteğini de bir mantıkla gerekçelendirmemiz gerekir.Olay anında İçgüdülerimizi harekete geçiren bizlere karşı; içgüdülerimiz neden bize bizden daha güçlü bir varlığa sığınma ihtiyacı olduğumuza dair bir  tepki vermemizi hissettirir.

Eğer bu arzu bizim çok korktuğumuz bir anda tetikleniyorsa,o zaman içgüdüler canlıların tetiklendiği hislere göre ortaya çıkarak tepkisini göstermiştir.Ayrıca içgüdüler canlıların hayatta kalmasına dönük şekilde yeri ve zamanına göre kendilerini belirlerler.O halde bir uçak düşüyorsa ve içgüdülerimiz de bize o anda çaresizliğimizi bilirmişçesine bir varlığa sığınmamız şeklinde ortaya çıkıyorsa o zaman içgüdülerimiz bize bir gerçekten bahsediyor olabilir mi?

31 Ocak 2016 Pazar

Cennet Denilen Yer

Bir hocamıza aklıma takılan bir kaç soru sordum;ama o da beni Nihat Hatipoğlu'na yönlendirdi.(işin espri tarafı tabi:)

Şimdi aklıma takılan noktayı ortaya koymaya çalışayım.

Cehennemde insanların derilerinin değişeceği şekilde yapılan bir azaptan bahsedilir. (ki insanların sinir uçlarının derilerde olmasının insana en çok azap verdiği nokta olduğu saptanmıştır)
peki bu bu durumda bizler eğer mahşerde bedenimizle yeniden diriltileceksek yani fiziki şeklimizi yeniden alacaksak ve derilerimizin değişmesiyle de azap göreceksek o zaman cehennem denilen yer fiziki bir alem olmalıdır.

Diğer husus ise hurilerle yapılacak olan ilişkinin insanın yaratılış fıtratı gereği şehvetten ötürü ise ve şehvetin varlık sebebi de her canlı gibi insanın kendi neslini sürdürme iç güdüsünden ileri geliyorsa, o zaman cennette cinsel ilişkinin olmaması ya da bu ilişkinin farklı bir hazza yönelik olması gerekir;çünkü neslini sürdürme gayreti bu fiziki dünya için geçerlidir.Orada üreme olmayacaksa ilişkiye girmekte neyin nesi oluyor o zaman?

Yoksa Edip Yüksel'in Havari sözcüğünden kasdedilenin bu olmadığı konusunda haklı mıydı?Yani "hvr" kökünün havariden geldiği huri diye cevrilemeyecegini ve havari sözcüğününde anlam itibariyle"sohbet arkadaşı" olduğunu mu anlamamız gerekir?

Bazı müfessirler ise cennet denilen yerin aslında Dünyada var olduğunu ileri sürmektedirler.Tabi bunları bilemeyiz belki de cennet denilen yer de bu alemdedir ve her şeyi mümkün hale getiren Allah'ın sayesinde insanın elinde olacağı her yer de zamanı geldiğinde onun cenneti haline gelecektir.Ki Allah bu alemi de cennete çevirebilecek kadar bir kudrete elbette sahiptir.

Ayrılıkta Rahmet Var mıdır?

 Ashabın ihtilâfı sizin için rahmettir.” (el-Aclûnî, Keşfü’l-Hafâ, I/64; el-Münâvî, Feyzü’l-Kadîr, I/210-21

Bu hadisi ele aldığımızda ümmetin içindeki ihtilaflar konusunun gayet yerinde olduğunu anlamamız gerecektir.Peki bu gerçekten mümkün müdür?
Eğer ihtilafta rahmet olsaydı o zaman;
Hep birlikte Allah'ın ipine (Kur'an'a) sımsıkı sarılın. Parçalanıp bölünmeyin. Allah'ın size olan nimetini hatırlayın. Hani sizler birbirinize düşmanlar idiniz de o, kalplerinizi birleştirmişti. İşte onun bu nimeti sayesinde kardeşler olmuştunuz. Yine siz, bir ateş çukurunun tam kenarında idiniz de o sizi oradan kurtarmıştı. İşte Allah size âyetlerini böyle apaçık bildiriyor ki doğru yola eresiniz. (Âl-i İmrân Suresi, 103)


Kendilerine apaçık deliller geldikten sonra parçalanıp ayrılığa düşenler gibi olmayın. İşte onlar için büyük bir azap vardır. (Âl-i İmrân Suresi, 105)

Allah'a ve Resûl'üne itaat edin ve birbirinizle çekişmeyin. Sonra gevşersiniz ve gücünüz, devletiniz elden gider. Sabırlı olun. Çünkü Allah sabredenlerle beraberdir. (Enfâl Suresi, 46)

Bu ayetleri nasıl değerlendirmeliyiz?Ha derseniz ki;"itikat noktasında ayrılığa düşünülen konular için bu ifade geçerlidir" o zaman eyvallah deriz;çünkü kuran;
"Allah kıyamet günü ayrılığa düştüğünüz konular hakkında hüküm verecektir"(Hac) diyor.

Ancak maalesef müslümanlar bunu bu şekilde anlamamaktadırlar ve yüzyıllardan beri ileri gelen konular hakkında birbirini tekfircilikle suçlamaları ya da daha ağır ithamlarda bulunmaları neticesinde birbirlerini katledecek duruma gelmişlerdir.Ne kuran ne de Hz.Muhammed insanların ayrılığa düşecekleri konuların teolojik altyapısına zemin hazırlayacak mezhepsel ayrılıklar ortaya koymamıştır.Tarihten ve başından beri sadece adına islam diyeceğimiz din konusunda müslümanlar "Evet dinin İslam sen de müslümansın;ama sünni değilsin.Sünnisin ama 72 fırkanın Ehl-i sünnet vel cemaait'inden değilsin.Ehli sünnettensin;ama şu cemaatten değilsin.Cemaattesin ama bağlı olduğun hoca budur"şeklinde bir silsile ile dini tekelleştiren ve gerçek dine ulaştıracak olanin sahibini  beşeriyete dökecek kadar ileri gitmişlerdir.
Peki din sahibi Allah ise o zaman neden dini bu kadar az çerçeveye indeksleyerek kıyamet gününde ki bu ayete karşı bir duruş sergilemiş oluyorlar.
Allah kıyamet günü ayrılığa düştüğünüz konular hakkında hüküm verecektir"(Hac)
Yoksa onlar mi kıyamete gerek kalmadan ümmetin hakkında ayrılığa düştüğü konular hakkında hükmü verecek olanlardır.

20 Ocak 2016 Çarşamba

Masumiyetin Getirdikleri

Bir çocuğun ölümünün" insanın imtihanında bir takım problemleri çıkarabileceği" düşüncesi belki kimilerini  mutlu edebilir;çünkü insan neyi tercih etmişse onunla ilgili kanıt bulma arayışına girmek ister.İslamda belki de uzun yıllardan beri tartışılan ya da kimilerinin içten içe şüphe duyduğu halde kaygılarından ötürü dile getirmekte zorlandığı bir sorundur bu..
Bir çocuğun ölümü, onun ahirette ceza çekmesinde de onun ödüllendirilmesinde de hatta ve hatta bu ikisi seçeneği dışarıda bıraksanız da çocuğun toprak olması dahi tartışmaya mahal bırakmayacak kadar haksızlık içerir.Cennete gönderseniz insanlar neden o imtihan olmadan cennete girdi,derler.Cehenneme gönderseniz çocuğun suçu neydi,derler.Toprak olsa yani yok etseniz o zaman neden yaratıldı,derler.Suçun yokluğunda bir kişinin sonsuza dek yok olması da haksızlıktır,derler.

Aslında tüm bunlar başında da dediğim gibi kişinin bağlı olduğu tercihini kanıtlama çabasından başka bir şey değildir.Şimdi bizde tercihimizi yani inancımızdan yana değerlendirme yapalım.

O çocuğun ölümü onu cennete götürecekse bu bir haksızlık değildir;çünkü o çocuk dünyayı tanımadan ve onun nimetlerini doya doya yaşayamadan ölmüş ve karşılığında ona cennet verilmistir.
Peki bu neden haksızlık degildir?
Çünkü;
O çocuğun henüz bir tanrının olup olmayacağı tanrının din gönderip göndermeyeceği hususunda akli gelişimi tamamlayacak bir imkana hazır olmayisi onun cennete gitmesine neden olmustur;ama bir de buna fırsat verilenler vardır ve onlarda dünyadaki nimetlerden faydalanmalarına rağmen (akli gelişimini tamamlamaları da dahil) onu bir Tanrının varlığından yana kullanmamislardir.Çocuğa süre tanınmadan cennete götürüldü ise yetişkin de elinde olduğu halde aklını bu yönde kullanmadigi için cennete götürülmedi.Sonuçta birine torpil yapıldıysa diğerine de dünyada kalma ve orada yaşama torpili yapıldı.Birisi (çocuk) sonsuza dek torpilli olduysa da sonsuza dek bir daha dünya gibi bir alemde yaşayamama yoksunluğundan yana bırakıldı.
Tersini düşünürsek;
Birine hem imkan verip hem de onu cennete atarsanız bu durumda da ölen ve cennete giden çocuğa bu durumda haksızlık etmiş olacaksınız;çünkü birine dünyada yaşama imkanı sunuldu diğerine sunulmadı.Velhasıl bu gibi konular kişilerin inanma ya da inanmama isteklerini bağlayıcı kılmak adına ve kendi gerçekliklerine tanık olma arzularına hizmet etmektedir.

Ancak gerçek her zaman olduğu yerdedir ve samimi olanlara kapısı her daim açık olacak kadar geniş ve görmek isteyenlerin görmek isteyeceği kadar büyüktür.

Klasik Sorular

1.Allah'in tüm bu olanlardan sonra hedeflediği nedir? 2.Meşhur Ahzap süresindeki peygamberin evlatligiyla evlenmesinin hikmeti? 3.Dini...